Archive for Mayıs, 2012


Uzun zamandır buralarda değildim biliyorsunuz. Bakalım yakın zamanlarda neler olmuş diye göz atarken etrafa gözüme “Ofori” semalarından bu film ilişti. Onunla bu tarz filmlerde zevklerimiz baya uyuşuyor. O yüzden gözüm kapalı daldım işin içine. Sağolsun hemen bir link paylaşıverdi, arama zahmetinden de kurtardı beni e banada izlemek düşer tabi.

Aslında inanılmaz gerçekçi bir çizgide gitmekte ve öylede sonlanmakta bu film. Yani aslında bir hafta sonunda olabilecek şeyler içindekiler. Moralin bozulur bir şeyler içmek için bir bara gidersin barda biriyle tanışırsın ve olay başlar. Laf lafı açar, sohbetler, gülüşmeler… Birbirini hafiften tanımaya başlarsın vs. Kahramanlarımız da bunları yaşıyorlar.  Russell ve Glen. Biri utangaç, aşka inanan, kısmen pozitif bir insan. Diğeri ise kendine güvenen ancak aşka cesareti olmayan enteresan bir tip. Yalnız ikiside kırılgan.

Güzel övgüler almış, imdb puanı gayet iyi olan, bol ödüllü bir film var karşımızda. Yakalamasını bilene çok şirin, anlamlı şeylerle dolu. Hani akıllarımızda ki perdeleri kaldırıp öyle izlemeliyiz bu filmi. Tabi kimseyi izleyin diye zorlayamam bu film için. Yalnız filme şans verecek olanlar için güzel şeyler bulacaksınız diyorum. Hatta nasıl desem size “Before Sunrise” ya da “Before Sunset” filmlerini izlemiş iseniz birbirine inanılmaz benzeteceksiniz. Bir diyalog seli var içinde ve kısıtlı bir zamanda geçiyor hikaye. Sadece bir kadın ve bir erkek değil kahramanlar. Konuşmalarda çoğu zaman normal şeylerden bahsediliyor ama aralara serpiştirilen “Farklı tercihleri olan insanların hayatı” durumları hoş ayrıntılar içeriyor ve bir o kadar “Evet ya gerçekten böyle yapılıyor. Pislik insanlar” dememize neden oluyor.

Bu arada oyuncuların kimyalarıda filmi izlettiren şeylerden. Glen’in Russell’a bakışları olayı bitiriyordu resmen. Tom Cullen ve Chris New için kocaman bir alkış tutturdum ben. Çok zor sahneleri büyük ustalıkla ve yapmacık durmadan oynamışlar.

Birde şunu söylemeliyim size spoiler olmayacak o yüzden cümlenin başını okuduğunuzda sonuna gelmekten vazgeçmeyin. Film yavaş ilerliyormuş gibi gelebilir, uzunmuş hissi verebilir, hep aynı şeyler konuşuluyormuş gibi ya da aynı şeyler dönüyormuş gibi hissedebilirsiniz. Bunlar hepsinin nedeni; filmin sürekli aynı mekanlarda ve aynı kişilerle dönmesi. Ama sonuna geldiğiniz zaman hakettiğinizi alacaksınız, merak etmeyin. Hatta öyle bir şey ki biran bir boşluk hissettim ben. Kalp kırılması gibi bir şey diyebiliriz belkide. Şaşırabilirsiniz ama içinde hiç ummadığınız bir romantizm var.

İlgililerine duyurulur; Bu film izlenir.

İçinde azıcıkta olsa izleme isteği uyananlar; Bir şans verin 😉

 

Veee selamlar olsun ahali. Çok ama çok hatta çoookk uzun zamandır yazmıyordum. Arka planı karmaşık, karanlık ve derin o yüzden hiç girmeyelim. Ancak ufaktan döndüğümün kanıtı olsun bu post 😉

Başlıktan da anlaşılacağı üzere izlemek için çok geç kaldığım bir filmden bahsedeceğim size. Hani öyle uzun uzun bahsedip süprizleri bozmak gibi bir huyum yoktur biliyorsunuz yani şöyle hafiften değineceğim diyeyim.

3 Idiots size Hindistan sineması için farklı bir kapı açıyor. (Ta ta taa taaam 🙂 ) 

Aslında sadece açmakla kalmıyor bildiğiniz o kapıdan içeri dalıyorsunuz. Hani şahsen benim aram Bollywood ile pek iyi değildir ancak hiç bir zaman “Iyyy hindistan mı hayatta izlemem” demedim. Aslında ben bunu sinema için hiç yapmıyorum da işte belirtmek istedim. Peki bu “3 Idiots” nasıl bir filmdir. Konusu nedir? Hemen anlatayım. Efendim Kraliyet Muhendislik Üniversitesi adında prestijli bir okula giren 3 kafadarın hikayesi. Yaşadıkları, yaşayacakları ile ilgili. Aslında hepimizin geçtiği yollardan bahsediyor. Ya da bazılarımızın geçeceği ( Herkesi kendim gibi yaşlı sanıyorum bazen 🙂 )

Ayrıca -bunda yaş sınırlaması yok- eğitim sistemini güzel eleştiriyor. Hatta kullandığı bir cümle var ki baya hoşuma giden ” Ben size mühendisliği öğretmiyorum, nasıl öğretileceğini öğretiyorum” diyordu ve sınıftan koşa koşa çıkıyordu. Ah Ranço!!

Ranço’nun bir cümlesini koyduk birde Fahran, Raju tarafından ekleyelim ” Arkadaşınız başarısız oluyor, üzülüyorsunuz. Arkadaşınız birinci oluyor daha çok üzülüyorsunuz 🙂 ” Peh deliler 🙂

Her eve o üçlüden lazım ya! Fahran, Raju ve Ranço. Fahran’ın kahkahaları, Raju’nun ağlamaklı gözleri ve Ranço’nun şebekliği, rahatlığı,  her şeyi:) (Tamam sustum 😛 )

Muhteşem dostluklar, süper haylazlıklar var filmde. Ha birde inanılmaz güzel parçalar ve şirin danslar 🙂

Bana filmi en çok sevdiren şey ise bir yandan gülerken bir yandan ağlatmasıydı. Hani mutluluk göz yaşı döktüysem bu filmde dökmüşümdür ya da öyle bir ağlama olayına yaklaştıysam bu filmle yaklaşmışımdır.

Uzun zamandır atmadığım kadar çok kahkaha attığımıda söylemeden geçemeyeceğim. Çoğu filmin yapılma amacı olan “İlham kaynağı olma” durumu süper yaşanmış bulunmakta.

Herkesin içinde bir şeyler bulabileceği uzunluğuna rağmen hiç sıkılmadan izleyebileceği ve kaçırılmaması gereken bir film. Benim için “Kesinlikle arşivime koymalıyım” dediğim bir film oldu. Birde kendime bir Ranço ister oldum neyse hallederiz onu 😀

Son olarak elimi soluma koyuyorum iki kez “Ol iz vel” diyerek bitiriyorum 😉