Japonya semalarından beni çok etkileyen yapımlar pek nadir çıkıyor ya da bana nadir rast geliyor. Ancak geçen gün aklıma geldide Tada Kimi Wo Aishiteru dan bahsettikten sonra yine onun konu bakımından kuzeni olan ve aynı düzeyde hatta belkide biıraz daha fazla beni etkileyen bu film geldi.

Oyuncu kadrosu çok güzel. Kamenashi Kazuya, Oguri Shun, Yuka, Yamaguchi Tatsuya ve diğerleri. En azından Kazuya ve Shun ile ilginizi  biraz çektiğime inanıyorum 😀  Film çok nadir görülen bir hastalığı olduğunu dişi için gittiği hastahanede şans eseri öğrenen ancak orda yapılmayan açıklama ile tam olarak anlayamayan bir gencin daha sonra değişen hayatı, hiç değişmeyen olumlu bakış açısı ve de arkadaşlıklarının hikayesi. Filmin gerçek bir hikayeden uyarlanmasıda cabası tabi. Başına böyle bir olay gelen gencin günlüklerinden yararlanılarak yapılmış. Tam olarak anlatmaya başlamadan önce şunu da söyleyeyim ben bu yapımın film mi dramamı olduğunu tam olarak anlayamadım. Her ne kadar drama olarak dramaviki de bulunsada bölüm bölüm izlemediğim için birde ogurinin kendi sayfasında bu yapım için televizyon filmi dediğinden dolayı tam karar veremedim. Zaten çokta önemli değil hani neyse ben film diyeyeim.

Film kendine ismini veren Yuuki’nin monoloğu ile başlıyor. Hastalığa arkadaşları olmasaydı, onların ziyaretleri, verdikleri cesaret ve tükenmez enerjileri olmasaydı kendi başına bu kadar katlanamayacağını söylüyor ve herkese kocaman bir ARIGATOO!!! diyor. Filmin ilk dakikaları çok ama çok eğlenceli, komik ve enerji dolu. Gerçi Yuki karakteri başlı başına bir enerji yumağı zaten. İçinde hiç büyümemiş bir çocuk var. Karaktere bağlanmanızın en önemli nedeni bu.

Daha sonraki sahne Avusturalya’da açılıyor. Ucuz ama şirin mi şirin bir motel, içinde maceraya atılmış insanların olduğu, az bulunur bir yer. Arkadaşlıklarının temelleride orda atıyorlar zaten. Ancak gün gelir devran döner. Ve tek tek gelenler ayrılırlar. Zaman gelir ve yuuki’ninde ayrılma vakti gelmiştir. Bu ayrılışa geri dönücem ancak ondan önce filmin en eğlenceli kısımlarının geçtiği bu motel de olan bir kaç olaydan bahsedeyim. Mesela motele zil aç, beş kuruş parası olmadan gelen Junji ilk geldiği andan itibaren Yuuki’nin yakın arkadaşı olur. Bu deli gibi yemeğe saldırırken Yuuki’de bunu hemen yarışmaya çevirir. Zaten o masa muhabbeti çok tatlı. Daha sonra bunlar para kazanmak için bir iş ararken yolları Hama(Oguri yine cool bir karakter tabiki de) ile kesişiyor 3’ü hep beraber üzüm toplama işine gidiyorlar ancak Junji bisikletli diğer ikisi motosikletli. Junji bisikletinin gücünü kanıtlamak için bunların arkasından pedala kuvvet sürüyor 😀 Bu üçünün yakın arkadaş olmalarınında temeli bu küçük olaylarla oluyor. Ve ayrılışa geri dönüyorum Yuuki hüzünlü bir şekilde motelden ayrılırken şöyle diyor “Sanırım bir daha görüşemicez” tabiki Yuuki’nin hastalığına kadar. İşte bu dakikadan sonra komik dakikalar son buluyor.

Sonunda Yuuki Japonya’ya evine dönmüştür ve ilk işi doktora gitmek olur çünkü en baştada dediğim gibi Avusturalya’dayken dişi için gittiği hastanede konulan teşhis için ordaki doktorlar Japonya’da mutlaka hastaneye gitmesini söylemişlerdir. Tabi bizimki hala dişi ile ilgili bir rahatsızlığı olduğunu düşünür. Doktorlar bir ay süren testler vs. sonrasında kesin teşhisi koyarlar ve Massive Osteolysis diğer bir adı ile Vanishing Bone disease yani kemik yok olması diye bilinen ve tıp tarihinde pek görülmediği için kesin bir tedavisi olmayan bir hastalıktır.

Hastalığını öğrendikten sonra aklına direk Avusturalya’daki arkadaşları gelir ve Junji’yi arar. ” Junji ben hastanedeyim beni ziyarete gel” der. Bu arama ile Japonya’ya geri gelmiş ve kendi dertleri, kendi hayalleri ile uğraşan kısacası kendi hayatlarını düzene koymaya çalışan insanlar, arkadaşları tekrar bir araya gelicek ve hayatı sorgulayacaklardır. Tabiki sizde bu dakikadan sonra kalp sancısı çekmeye başlayacaksınız( en azından bana öyle olmuştu)

Daha fazla uzatmıyorum ve filmi izlemenizi sonuna kadar öneriyorum. Tekrar izledikten sonra yazıyı yazdığım için biraz saçmalamış, uzatmış ve tam olarak güzelliğini anlatamamış olabilirim, affola. Ancak siz yinede bir şans verin ve izleyin.  Son olarak filmden bir alıntı;

Bir yılın değerini, giriş sınavına
giren bir öğrenciye sor.
Bir ayın değerini, erken doğum yapan bir
anneye sor.
Bir haftanın değerini, haftalık dergi
yayıncısına sor.
Bir saatin değerini, buluşmayı bekleyen
sevgiliye sor.
Bir dakikanın değerini, treni kaçırmış
yolcuya sor.
Bir saniyenin değerini, kazadan son anda
kurtulan birine sor.
Bir saniyenin bile onda birinin değerini,
olimpiyattan gümüş madalyayla dönen bir atlete sor.
Zaman akmaya devam
edecek.
Bu
yüzden sahip olduğun her an çok değerlidir.
Yaşadığın her gün, sana verilmiş bir
armağandır.